Ama önce kısaca, 2 yıl önceki AKUT GECESİ’nde gelen bağışlarla neler yaptığımıza değinmek istiyorum. O gece sizlerden toplanan bağışlarla, bizim için çok anlamlı ve AKUT’un tarihinde hiç olmamış bir maddi birikim sağladık. Bunun bizim için ne kadar değerli olduğunu size anlatamam.
Bu gecede sizlerden gelen bağışları, bu bağışları nerede kullandığımızı, neler aldığımızı ve son iki yıl içinde yaptıklarımızın özetini, sizlerle paylaşabilmek için hazırladığımız afişleri dışarıdaki alanda gördünüz. AKUT’a emanet ettiğiniz bağışlarınız, iki yılda, 300’ün üzerinde arama kurtarma çalışmasında kurtarılan 461 canla, yerine ulaştırıldı. İçiniz rahat olsun, bir kuruşunu bile boşa harcamadık.
26 Mart 2009 tarihindeki ilk AKUT GECESİ’nden sonra 11 araç satın aldık, önemli malzeme eksiklerimizi giderdik ve 8 yeni ekip daha kurduk. O gün sizlerden gelen bağışlar sayesinde AKUT’umuzu % 30 daha büyüttük. Bu sayede de ülkemizde daha geniş bir alanda çok daha fazla çağrıya cevap verebildik. Bugüne dek kurtardığımız tüm insanların üçte birini de, sizlerin desteği sayesinde son iki yılda kurtarmış olduk.
Bize göstermiş olduğunuz bu güven ve destek için tekrar teşekkür ederim. Şunu bilmenizi isterim ki, kurtardığımız bu canlarda, iki yıl önce sesimizi duyan siz çok değerli AKUT DOSTLARI’nın da hakkı ve payı vardır. Tıpkı bundan sonrakilerde de, bu geceye katılan tüm değerli konuklarımızın hakkı olacağı gibi...
AKUT bugüne dek, depremlerden sellere, dağ kazalarından çığlara, yamaç paraşütü kazalarından kanyon kazalarına, trafik kazalarından orman yangınlarına, kayıp vakalarından kriminal olaylara kadar aklınıza gelebilecek her şart altında katıldığı 867 arama kurtarma görevinde 1209 insanın hayatına dokundu.
Görünen o ki, bu sayı daha çok artacak, çünkü ülkemizin bir çok alanda hala büyük eksikleri ve yanlışları var ve AKUT gibi gönüllü kurtarma ekiplerine daha çok ama çok ihtiyacı olacak.
Ne yazık ki güzel ülkemizin her köşesinde insanlarımızın dara düştüğü, kaza geçirdiği, yaralandığı, kaybolduğu, bizlere ihtiyacı olduğu zorlu zamanlar sıklıkla yaşanıyor. Bizler bu zorlukları, sıkıntıları, acıları, sanki kendi ailemizin zorluğu, sıkıntısı, acısıymış gibi içimizde hissediyoruz ve nasıl olsa birileri bakar veya daha da kötüsü; aman canım beni ne ilgilendirir, tanımam, etmem, bilmem demiyoruz. Biz milletimizi, milletimizin her bir ferdini, memleketimizi, memleketimizin her karış toprağını, her bir dikili fidanını, her bir köşesini, milletimize ve memleketimize ait olan her şeyi, ailemiz gibi, canımız gibi, bizim gibi görüyoruz. Yurttaş olma sorumluluğumuzla elimizden geldiği kadarıyla, gücümüz yettiği kadarıyla hepsine sahip çıkmaya gayret ediyoruz.
2002 yılında AKUT’un ilk doğudaki ekibi olan Bingöl ekibimizi kurmuştuk. Bugün artık aramızda olmayan, mide kanserinden kaybettiğimiz kara yağız, has bir Anadolu delikanlısının, Veysel Aksoy’un liderliğinde kurduk Bingöl ekibimizi. Türkiye’de ilk kez, öncü bir çalışma olarak, doğuda ağır geçen kış aylarında kar nedeniyle kapanan köy yollarından hasta naklini, kar motosikletiyle yapmaya başladık. Şehir merkezinden 30 – 40 kilometre uzaktaki köylerde meydana gelen her acil durum ve hasta vakasında, metrelerce karı, kilometrelerce yolu açmaktan kurtaran bu yöntemle, Veysel ve ekibi, iki yılda inanılmaz zor şartlar altında 100’ün üzerinde insanın hayatını kurtardılar.
Bingöl ekibimiz bizim gözbebeğimizdir. Veysel’i ve ekibimizi ziyaret etmek için fırsat buldukça giderdim Bingöl’e ve her seferinde de, tüm yerel gazetelerde benzer haberler görürdüm. “AKUT yine yetişti”, “AKUT yine kurtardı”, “Kahraman AKUT”, “Ya AKUT olmasaydı” gibi başlıklar. Dışarıda sizler için seçtiğimiz basın kupürlerinin arasında bunlardan bazılarını gördünüz.
Yine yerel basında bol AKUT haberli bir gün Bingöl’deyken Veysel’e sormadan edemedim;
Ya Veysel dedim, biz olmadan ne yapıyordu bu insanlar burada, diye.
Ölüyorlardı abi dedi.
Ben bu cevabı hiçbir zaman unutmadım.
Son derece sıradan sebeplerle ölüyorlardı, kimseler duymadan ve dünyanın dikkatini çekemeden, kader denilerek köy mezarlığına gömülüp gidiyorlardı.
Veysel, çaresizlik alınyazısı olmamalı derdi ve Bingöl’ün gençlerinden kendi seçtiği, kendi yetiştirdiği ekibiyle çoğu doğum hastası 117 vatandaşımızın hayatını kurtardı. 1 Mayıs 2003 Bingöl Depremi’nde de 19 yurttaşımızı enkazların altından kurtarmışlardı.
2002’den bu yana Bingöl’de bu tür durumlarda insanlar artık ölmüyor, tıpkı 3 yıldır AKUT Kocaeli ekibinin cankurtaranlık yaptığı, Kandıra sahillerinin ikinci büyük kumsalı Kumcağız plajında, yılda ortalama 12 - 14 boğulma vakası olurken son 3 yıldır artık hiç kimsenin boğulmadığı gibi.
İşte biz AKUT’u bu yüzden büyütmek istiyoruz. AKUT’un ulaştığı yerlere, artık ölüm daha az uğruyor. Son iki yılda, hayatımızda hiç görmediğimiz ve bir daha da hiç görmeyeceğimiz insanların hayatı için ortalama 160 operasyona çıktık, haftada en az 3 operasyon eder bu.
Bizler de Veysel gibi, 21. yüzyılın Türkiye’sinde çaresizliğin alınyazısı olmamasını istiyoruz, Türkiye’nin artık değişmesini istiyoruz.
Karl Marx şöyle der;
Filozoflar çeşitli biçimlerde dünyayı yorumlamakla yetindiler,
Oysa asıl önemli olan dünyayı değiştirmektir.
Eksikliğini gördüğümüz arama ve kurtarma konularında bir şeyler yapabilmek için, daha yirmili yaşlarımızdayken bir avuç dağcı değişime kendimizden başlamıştık. Laf değil iş üretmeye karar vermiştik. Ülkemiz ve insanımız için, yetersiz ve eksik bırakılmış, hayati derecede önemli ve acil olduğuna inandığımız bir ihtiyaca, kendi kaynaklarımızla, yeteneklerimizle ve yurttaşlık sorumluluğumuzla çözüm üretme çabası etrafında bir araya gelmiştik.
AKUT’u kurmaya karar vererek hayatımızın geri kalanını tamamen değiştirmiştik, 1999 depremlerindeki çabalarımız ve çalışmalarımız ise Türkiye’yi değiştirmişti.
Unutmamalıyız ki, değişmeden gelişemeyiz.
17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’yle birlikte, her şeyin devletten beklendiği devir sona erdi, artık herkesin üzerine düşeni yapması gereken yeni ve daha çağdaş bir dönem başladı. Son on yılda ülkemizde gözlemlediğiniz sivil toplum hareketliliği, tüm Türkiye’nin hazırlıksız yakalandığı bu büyük depremde, AKUT’un gösterdiği yararlılıkların ardından, bu dönemle başlamıştır. Çağdaş dünyada yurttaş olmanın hakları olduğu gibi sorumlulukları da vardır. Yurttaş olmak, o yurdun sahibi olmaktır. Yurdun sahibi olan o yurda sahip çıkandır. Yurda sahip çıkmak da, yurdun meseleleriyle içten ve samimi, çözüm odaklı ilgilenmekle olur. Yurdu güzelleştirmeye, yanlışlarını düzeltmeye, eksiklerini gidermeye çalışmakla olur, elini taşın altına koymakla, sorumluluk almakla olur.
Toplum hayatı bir ortaklıktır, bu ortaklıkta her birey hareketli ve etkili olmalıdır. Herkes bu ortak yaşamda üzerine düşeni yerine getirmelidir. Sosyal sorumluluk, sosyal girişimcilik, etkili bir sivil toplum ağı, örgütlü toplum dinamikleri gibi olguların toplum içindeki yeri, çağdaşlaşmanın ve demokratikleşmenin de en önemli ölçütüdür.
Sosyal girişimcilik, toplumsal sorunların çözümüne, her şeyi kamu ve özel sektörden beklemeden, toplumu oluşturan bireyler olarak doğrudan katılmaktır. Peter Drucker, bizim gibi sosyal girişimcilerin toplumun performans kapasitesini değiştirdiğini söylüyor.
AKUT’un % 100 gönüllülerden oluşan olağanüstü yapısı gereği, aslında her işte en değerli kaynak olan, nitelikli insan gücüne para vermiyoruz. Bunun yerine, biz her şeyi onlarla birlikte yapıyoruz. AKUT’a inanan insanlar, AKUT’la birlikte yurttaşlık sorumluluklarını, insan olmanın gereklerini yerine getiriyorlar. Bunun nasıl güçlü ve inançlı bir kendine saygı ve yüksek bir yaşam tatmini getirdiğini size anlatamam, yaşamak gerekir.
Dehasıyla tüm dünyayı etkilemiş büyük önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün; Yaşamda tam zevk ve mutluluk ancak gelecek kuşakların şerefi, varlığı ve mutluluğu için çalışmakta bulunabilir, sözünü size hatırlatmak istiyorum.
Bu söz bize, dünyanın en güçlü ordularını bozguna uğratmış, en yenilmez zannedilen düşmanları yenmiş, dev bir imparatorluğun kalıntılarından, tarihten silinmek üzereyken modern Türkiye Cumhuriyeti’ni kurmayı başarmış ve 100 yılda ancak başarılabilecek devrimleri 15 yıl gibi kısacık bir süreye sığdırmış bir adamın mutluluk limanının, kendinden sonraki kuşaklara güzel bir gelecek hazırlamak olduğunu gösteriyor.
Sağlıklı, akılcı, sağduyulu bir toplumda yaşamak isteyen aklı başında her insan, yaşadığı toplumun gelişmesi ve ilerlemesi için çaba göstermelidir, kendi payına düşeni yerine getirmelidir.
Bugün bilimsel araştırmalar da gösteriyor ki, insanın yaşamdaki mutluluğu başkalarına yardımcı olmakla artıyor, çünkü insanın kendine saygısı, sevgisi, inancı, güveni artıyor. Başkalarının sorunlarıyla da içten duygularla ilgilenebilmek aslında vicdani bir zenginliktir. Bu yaşamda vermek almaktan daha değerlidir. Yaşamına değerli bir amaç bulan insanlar, bu dünyanın daha yaşanılası bir yer olduğuna inanarak ve üzerlerine düşeni yerine getirerek, daha huzurlu, daha faydalı ve daha kaliteli bir yaşam sürüyorlar. Bu duyguların her biri insanın ruhunu besliyor, yaşamdan aldığı tatmini yükseltiyor ve mutluluğunu artırıyor. Çünkü yaşamda asıl başarı; dünyanın sizin için yaptığından daha fazlasını dünya için yapabilmektir.
Son olarak, Thomas Friedman’ın New York Times’da, 8 ay kadar önceki bir makalesinde yazdığı şu sözünü sizlerle paylaşarak sözlerimin sonuna gelmek istiyorum.
Standart cevap; daha iyi liderlere ihtiyacımız olduğudur.
Gerçek cevap ise; daha iyi yurttaşlara ihtiyacımız olduğu.
Aslına bakarsanız, bizler sadece, işte o daha iyi yurttaşlar olmaya gayret ediyoruz.
İki yıl önceki gibi yine sesimizi duyduğunuz için ve 15. yaşımızı geride bıraktığımız bu günde yine yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Bugün bizim doğum günümüz, çok güzel bir gece geçirmenizi diliyorum.