AKUT Antalya Sorumlusu, Akdeniz Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Profesyonel Dağcı ve Yazar, Yılmaz Sevgül…
Daha önce kaleme aldığı “Antalya Geleneksel Kaya Tırmanış Rehberi” adlı kitabının ardından “Olympos Dağının Görkemi” adlı bir fotoğraf kitabını da okuyucuları ile buluşturan Yılmaz Sevgül; son olarak, üçüncü Kitabı olan “Dağ Başında, Enkaz Altından yayımladı.
Tecrübe ve bilgiyi paylaşan, topluma hizmeti bir borç bilen Yılmaz Hoca’yı daha yakından tanıyalım ve tanıtalım istedik…
Çok yönlü kişiliği ile tanıdığımız Yılmaz Sevgül’ü bize anlatır mısınız?
1969 Tunceli doğumluyum. İlk ve Orta Öğrenimimi İstanbul’da tamamladım. Yine Üniversiteyi de Marmara Üniversitesi A.E.F. Beden Eğitimi Öğretmenliği Bölümünde okudum ve 1994 yılında Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulunda çalışmaya başladım. Halen aynı okulda Doğa Sporları Bölümünde Öğretim Görevlisi olarak iş yaşamımı devam ettirmekteyim.
Khan-Tengri (7.010 m.), Mustagata (7.548 m.) ve Everest (8.850 m.) tırmanışı gerçekleştirdim. Yine Türkiye ve yurtdışında 5.000 m. Üzeri 18 yaz-kış tırmanışları gerçekleştirdim. Uzun-kısa geleneksel kaya tırmanışı için 140’ın üzerinde rota açtım.
AKUT Arama Kurtarma Derneği’nin kuruluş çalışmalarında bulundum. Yurt ve dünya genelinde 60’a yakın sel, deprem gibi afetlerdeki arama-kurtarma operasyonlarında ekip liderliği yaptım. 40’ın üzerinde Dağ ve Sel konulu eğitim kamp organizasyonlarını düzenletip yönettim.
1999 yılında AKUT’un ilk dış birimi olan AKUT Antalya’yı kurdum. Halen AKUT Antalya Ekip Lideriyim. Bir dönem de AKUT’a 2. Başkanlık yaptım.
Akademik çalışmalarım kapsamında; GEF 2 Projesi ile Köprülü Kanyon Milli Parkının, Türkiye’deki ilk “Doğa Sporları Envanteri” ile Akdeniz Bölgesi Dağ Arama Kurtarma envanterini oluşturdum.
Ve son olarak; 3. Kitabım “Dağ Başında Enkaz Altında” İletişim Yyaınları tarafından geçtiğimiz hafta yayımlandı.
Güncelerinizi kitap haline dönüştürme fikri nasıl ortaya çıktı? Kitabınızın temel felsefesi ve bu kitap ile birlikte vermek istediğiniz mesajlar nelerdir?
Dünyada ve ülkemizde çok önemli felaketler yaşanıyor ve fakat bunların bir yayın haline getirilmemiş olması da beni şaşırtıyordu. Yazmayı çok sevmeyen birisi olarak, yine de dağdayken günce yazardım. Bu alışkanlık tümüyle ve sadece dağcılık faaliyetlerimizi raporla kayıt altına almamızdan geliyor. Fikir aşamasına gelmesi ise kendiliğinden gelişti. Son 8 yılda bunun için çok uğraştım. Pek çok kez gece yarılarına dek bu günceleri derlemek için çalıştım. Üniversitemizin kayak kamplarında birlikte çalıştığımız Kubilay Ercenk hocamın bu çalışma için beni sıklıkla yönlendirmesi, ifadelerimi anlaşılır ve açık hale getirmemi sağlayan önerileri ve yüksek motivasyonu, bu eserin ortaya çıkışındaki en önemli desteklerden biri oldu diyebilirim.
Temel felsefeye gelince: Aslında en temel hali ile söylemem gerekirse; arama-kurtarmayı gerçekleştiren insanların, operasyon anında içinde bulundukları psikolojik süreç, yine içinde bulundukları diğer şartlar bilinsin istedim…
Arama-Kurtarmanın o popülist ve karaman yüzünü öteleyip gerçek yüzünü göstermek istedim. Editör Tanıl Bora’nın da söylediği gibi, “Kahramanlık hikâyeleri gibi yazılmamış kahramanlık hikâyeleri” yazmak istedim. Yani “ben yaptım” vurgusunu kenara itip yapılan işi alçakgönüllü ve edebi bir dille anlatmak istedim. Yine Gönüllülük esasını vurgulamaya çabaladım ki biliyorsunuz; AKUT % 100 Gönüllülük ile süregiden bir STK’dır.
Yine Arama Kurtarma faaliyetine katılacak gençlerin öğrenmesi için bir rehber olacağını düşündüğüm bu kitap, toplumun arama-kurtarma personeline olan saygınlığını artıracak ve afetlere ve yaşamın içindeki olası risklere karşı okuyucuyu daha bilgi sahibi yapacak kanısındayım.
Doğa sporları ve arama-kurtarma ile uğraşanların elde edebilecekleri bu tarz yayınlarda ülke olarak ne durumdayız? Kaynakların yeterli olduğunu düşünüyor musunuz?
Tabii ki yeterli değil. Biz ülke olarak yazılı kaynak oluşturmakta gayret ve istek göstermiyoruz. Yayınevleri de önlerinde iyi örnekler görmek istiyorlar. Önlerine emek verilmiş ve gerçek bir eser koyduğunuzda kayıtsız kalmayacaklardır. Özellikle gençlere faaliyetlerini mutlaka not tutmalarını öneriyorum.
Kitabınızda yer verdiğiniz olaylarda en çok öne çıkan başlıklardan birkaçı; ekip ruhu, planlama ve uygulama birliği, liderlik… Bu başlıkları örneklemek ister misiniz?
Elbette… 1999 Marmara depremine katılan kurtarma ekibinin neredeyse tamamı Akdeniz Üniversitesi Beden Eğitimi ve Spor Yüksek Okulu öğrencilerinden oluşuyordu. Ben de aynı okulda, bu çocukların öğretmenleriyim. Kitapta da anlatılan Mert’in kurtarılması olayından gidersek; koşullarımız o kadar zordu ki, mevcut malzeme imkânlarımızla hiçbir şey yapamıyorduk. Teknik anlamda yani, inanılmaz yetersizdik. Elimizde tek şey vardı; fiziksel güç ve direnç. Yine hepimiz birbirimizi çok iyi tanıyorduk. Hepimiz zincirin bir halkası olduğumuzu ve halkayı korumak için güçlü olmamız gerektiğini biliyorduk, çok ciddi eğitimler almış ve daha evvel de defalarca pratik yapma ve operasyona katılma şansı elde etmiştik. Bu sinerjiyle o büyük depremde başarılı bir operasyona imza attığımızı söyleyebilirim.
Yine aynı sinerji; aynı ekibin, 2008 yılında, daha evvel hiç tanımadığı ve uygulamadığı orman yangınına müdahalede, Olimpos Musadağı’nda, gözden çıkartılmış ve yanacağı kabul edilmiş 200 hektarlık alanı yanmaktan kurtarmıştır.
Kısacası; Fiziksel güç + İrade + Takım Çalışması + Motivasyon ve Sinerji = Operasyon Başarısı diyebiliriz.
Doğa Sporları ile uğraşanların alabileceği maksimum risk ne olmalıdır? Bu risk nasıl hesaplanır?
Bu risk her bireyin fiziksel ve ruhsal özelliklerine, yetenek ve eğitimlerine göre ayrı hesaplanır. Ancak genelleme yapacak olursak; bütün riskleri minimuma indirmek için öncelikle ilgili konuda çok çok iyi bir eğitim almak ve akabinde de sürekli pratik etmek gerekir. Bunun yanı sıra dinç olmak, kendine iyi bakmak, iyi beslenmek spor yapmak gibi…
Halen AKUT Antalya ekip liderisiniz. Bir lider olarak kendinizi nasıl tanımlarsınız?
Tatlı-sert olduğumu söyler ekipteki arkadaşlarım. Normal düzende elbette arkadaşız ve samimi bir ortamın içerisindeyiz ancak operasyonlarda arkadaşlık bir yana kaldırılır ve emir-komuta başlar çünkü sistemin biri tarafından yönetilmesi gerek. Yine operasyonlarda zor ve kuralcı olduğumun farkındayım. Her adımı yerinde ve zamanında atmak arama kurtarmanın en birinci kuralıdır. Ben de bunu pratiğe dökerken çok hassas davranmaya özen gösteriyorum. Yalnız ekip lideri her operasyona da liderlik etmiyor. Benim bulunamadığım bir operasyonda operasyon lideri kimse, ekip arkadaşlarımız bana gösterdikleri saygının ve özenin aynısını operasyon liderine de gösterir ve onun sözünden çıkmazlar.
AKUT’un yaşamınızdaki yerinden ve AKUT Antalya’dan bahseder misiniz?
Kuruculardan biri olarak söylemem gerekirse; AKUT Bizim için çocuğumuz gibi. Hiçbir maddi beklentimiz olmadan kurduğumuz bu derneği korumak, kollamak ve değerlerine sahip çıkmak bizim yaşam amaçlarımızdan biri.
AKUT Antalya olarak da bölgemizdeki kurumlarla (gerek Kamu gerek özel ve STK) diyaloglarımız çok iyi. Sıklıkla birlikte eğitimler ve tatbikatlar yaparız, bir araya gelir güncel konuları değerlendiririz.
Doğa Sporları ile uğraşanlara önerileriniz nelerdir? Yol haritaları nasıl olmalıdır?
En birincisi; İlgilenmek istedikleri spor dalına zaman ayırıp onunla ilgili eğitimler almalılar. Yarım yamalak bilginin bilgi olmadığını unutmamalılar.
İspata dönük davranışlardan uzak durmalılar.
Kendi fiziksel özelliklerine göre gerçekçi hedefler belirleyip kendileriyle yarışsınlar ve sürekli daha iyisi için motive olsunlar.
Gelişen malzeme teknolojisini takip etsinler ve güvenlik önlemlerinden her zaman emin olsunlar.
Tecrübeli kişilerin bilgilerini paylaşsınlar ve mutlaka ama mutlaka ilkyardım öğrensinler.
Arama Kurtarma alanında ülkemizi değerlendirir misiniz?
Arama kurtarma konularında Türkiye’de özellikle 1999 Marmara Depremi akabinde çok ciddi bir gelişme kaydedildiğini söyleyebilirim ancak arama kurtarmanın alt başlıklarında yani her alanında aynı gelişimden bahsedemeyiz. Örneğin Soma’daki kurtarma operasyonunda da kurtarma ekibinden insanların hayatını kaybettiğini biliyoruz.
Özellikle Devletin, kurtarma personelinin eğitimine gerekli çabayı harcamadığını düşünüyorum. Yüzme bilmeyen insandan selde kurtarma yapmasını bekliyorlar. O adama neden kurtaramadın demek yanlış çünkü yüzme bilmiyor. En başta o kişiye yüzme eğitimi vermeyenleri sonra da o kişiyi operasyona alanları sorgulamak gerekir.
Yine aynı zamanda daha modern ve teknolojik aletlere ihtiyacımız var. Kitabımda da bahsettiğim bir olay; 2003 yılında Antalya’da meydana gelen Akdamlar selinde, kurtarma yapan dozer suyun şiddetinden devrilip iki kişinin hayatına mal olmuştu.
Japonya depreminde, depremin öldürmediğini bütün dünya olarak gördük. Depremde öldüren kusurlu binalardır. Devletimizin Kentsel Dönüşüm projesini bu anlamda yerinde ve doğru buluyorum. Fakat bu proje, halkın bilinçaltındaki rant kavgası yok edilerek devam etmelidir.
Yine olası afetlerde, özellikle İstanbul’da kullanılacak lojistik alan sıkıntısı var. Açık alanlar şehir merkezlerinden çok uzakta. Bunların acilen planlanması gerekiyor. Binalar arası mesafe gerekiyor. Örneğin ortalama ebatlarda bir bina yıkılmaya başladığı an, ondan en az 60 m. Açığa, boş araziye uzaklaşmak gerekiyor. Ancak o alan İstanbul’da maalesef bulunmuyor.
Bir operasyona nasıl motive oluyorsunuz?
Bizler ölüm ve yaşam arasındaki o ince çizgiye dokunarak ölümün kıyısındaki insanı yaşama döndürürüz. Bir insanı (yahut bir canlıyı diyeyim çünkü benim için tüm canlar aynı değerde) enkazdan ya da geneli itibariyle kaza geçirdiği alandan kurtarmak, tarifsiz bir mutluluk. Bunun tanımını halen yapabilmiş değilim. Anlatsam abartmaktan korkarım… Birçok duyguyu içinde barındıran tarifsiz, benzersiz, çok derinlerde hissedilen bir his sadece… Çok içsel… Çok inanılmaz… Mutluluk… Belki sihirli kelime bu…
Kitabı bir belgesel olarak izler miyiz günün birinde?
Kitabın basılma sürecinde pek çok öneri geldi çevremden. Uzun vadede değerlendireceğiz tabii ki. Bilgi ne kadar çok insana ulaşırsa o kadar önemli benim için…
Bu çalışmalarınızdan dolayı devlet makamları tarafından takdir edildiniz mi?
Çok ilginçtir böyle bir takdiri hiç hatırlamıyorum. Sadece bizim bölgemizde, yani Antalya’da 2009 yılına kadar sadece Büyükşehir Belediye Başkanlarından takdirler ve plaketler aldığımızı hatırlıyorum. Bir de sivil toplum örgütlerinden sayısını hatırlamadığım kadar takdir ve ilgi gördük diyebilirim. Açıkçası ben ve arkadaşlarım hiçbir zaman böyle bir beklenti içinde de değildik zaten…
Yeni bir kitap yazma düşünceniz var mı?
Şu anda "Antalya doğa yürüyüş yolları" adlı rehber çalışmasıyla uğraşıyorum. Belki çok çok sonra dağcılık geçmişimle ilgili bir kitap yazmayı düşünürüm.
Emeği geçenlere teşekkür ederim...
AKUT Basın İlişkileri Birimi